Edebiyat

Sarmaşığın Mektubu

  • 2 dk okuma süresi
  • -
  • 1
Sarmaşığın Mektubu

   "Vaktim geldi sanıp, tohumumdan topraktan ayrılıp bir gün uyandığımda yeryüzünde kış hüküm sürüyordu. Gökyüzünde bir koyu karanlık. Benim adım sarmaşık! Ben; boz bulanık suların, hoyrat fırtınaların il'den il'e uçurduğu, gönülden gönüle savurduğu bir tohumdum.
  Neden bilmem ama gezdiğim hiç bir yeri sevemedim. Hiç bir toprağa yurdumdur diyemedim. Yurdum olması için özümsemeliydim evvela tüm olanları. Benimsemeliydim taşını, suyunu, her karış toprağını.
  Fakat uğradığım her menzil başka sarmaşıkların yurduydu. Havasından belli, rüzgarında erguvan kokusu yoktu. Hal böyleyken nasıl derdim; ben geldim? Beni tanımayan yabancılara, yabancı ruhlara, beni hiç anlamayanlara... Oysa gelişimden tanımalıydı beni, benim olan yurdum. Söze hacet kalmadan adımlarımdan, sessizliğimden tanıyabilmeliydi beni!
  Bu yüzden ya hiç bir vakit tohumumdan dışarı çıkmadım. Dünya yüzünü görmek şöyle dursun, bu soğuk yer altında, milyonlarca tohum arasında, o dev kalabalıkta çoğu kez suya bile hasret yaşadım. Bana bu yer altında derûni derlerdi. Çünkü onlara göre ben; susar, kendi içinde gizli, konuşmaz biriydim. Oysa çoğu kez bağırabildim. Ama beni anlamayanlar tabiî haykırışımı da duymadılar. Sonra bende bir daha sesimi hiç duymadım!
  Fakat bir gün bir ışık sızdı tohumumdan içeri. Tam sonsuza dek bu karanlıkta kalacağımı düşünürken, bir ışık araladı toprağımı. Ellerimden tutup beni yukarıya, dünyaya çıkardı. Işık kayboldu sonra. Her yer zifiri karanlık! Oysa ben sarmaşık... Tutunmadan hiç bir yere nasıl gidilir bilmez, ilerleyemezdim o sonsuz gökyüzünde. Dedim ki; talihim yine burda da buldu beni. Yerin altı da üstü de bana hep yalnızlık!
  Ama ümitsizlik denen bu göçebe çok barınamadı kalbimde. O sonsuz gökyüzünde bir umut karanlığa uzatırken dallarımı, biri dokundu ellerime. Tanıdık bir dokunuştu bu ellerimin hissettiği. Daha önceleri kaybolan bir parçayı bulmak gibi bişeydi! Önceleri korktum! Ama sonra aslımı bulduğum o sularda kayboldum. Ben sarıldıkça ve onu sardıkça birlikte bulutlara kadar ulaştık. O sonsuz feza da biz; yıldızları gerdanımıza ışıklı boncuklar yapıp, taktık!
  Anladığım o ki; bir vakit ansızın toprağımı, karanlığımı aralayan o ışık beni yurduna almak istemiş. Bu karanlığımın zifiri koyuluğu meğer o ışıklı yurda bir biletmiş. Meğer her şey beni toprak altında çürümeye mahkum etmemek içinmiş.
  Anladım ki; kalbimin en derinliğinde saklı ve kimselerin duyamadığı o durmadan yol almak, sonsuzluk yatağında akıp gitmek, uzadıkça uzamak ve her uzayışta bambaşka diyarlara varmak arzusunu duymuştu Birileri. Ve bunca yollara inat yalnızca kalbime, aslıma yol almamı istemiş olmalı o Birileri. Bu yüzden, bu kesif toprağın beni yutacağını önceden biliyor gibi, bana kalbim gibi bir pusula vermiş.
  Her davet bir kavalye ile mümkündür ya hani? Bu ışıklı davette bana eşlik edense uzun boylu bir selviydi. Bu sonsuz davet, bu ışık yurdu artık anladım ki bizimdi. 
  Benim adım sarmaşık! Ve insanların bende, bu durmadan uzayıp gidişlerimde hiç bir vakit anlayamadığı tek bir gerçek vardı; benim ruhum hep aydınlığa aşıktı. Bu karanlık gezegen de her şeye inat benim arzum; yalnızca ışık!"

Etiketler
Sarmaşık derunu kavalye Davet Selvi karanlık aydınlık Dünya

Yazar Hakkında

Merve Demirbük

Yürü bu bâgi fenada bülbül gibi inle,
Yahut bir bülbül-i hosnevayi dinle.
Tâki bir gül bahara eresin
Ve bir "Gül Yüzlünün" yüzünü göresin🎈

Yorumlar

  • 1 Yorum
Ziyaretçi olarak yorum yapıyorsun, dilersen Giriş yap